Uçar: Barışı isteyen tarafın yol haritası hazır, devlet ise adım atmaktan imtina ediyor
Eş Genel Başkanımız Çiğdem Kılıçgün Uçar, ANF’ye Barış ve Demokratik Toplum...
Eş Genel Başkanımız Çiğdem Kılıçgün Uçar, Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun 11 Temmuz’daki silah yakma töreni ve sürece dair ANF’ye konuştu:
“Bu tarihi merasimde dikkat çeken ana başlıklarla beraber sahadan edindiğimiz izlenimlerinizi paylaşır mısınız?
11 Temmuz, Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümü ve bundan sonraki süreçte demokratik siyasetin bir yöntem olarak benimsenmesi açısından tarihi bir eşikti. Bu, oldukça önemli bir buluşmaydı. 30 kişilik heyet, bir anlamda Kürt halkının özgürlük mücadelesinin 50 yılını yürüyerek getirdi. Yürüyüşün tarif ettiği şeylerden biri de buydu. Heyete öncülük eden kişi, KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’tı. Yani yürüyüşe öncülük eden bir kadındı. Bu durum, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinde kadının değerini, önemini ve mücadelenin merkezindeki yerini de ifade ediyordu. Hozat’ın bir elinde mücadeleyi simgeleyen semboller, diğer elinde ise yeni bir dönemin başlangıcını müjdeleyen ve bu dönemin ‘Barış ve Demokrasi Toplumunun İnşası’ olarak tanımlanması gerektiğini ifade eden bir metin bulunuyordu. Açıklamanın yapılacağı sahnede, arkada Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’ın bir portresi yer alıyordu.
Bu masa bir günde kurulmadı, bu açıklama bir günde hazırlanmadı. O masada Kürt halkının mücadelesi, değerleri ve yitirdiği evlatları vardı. Buna rağmen yeni bir başlangıcı temsil eden sürece işaret edildi. İlk açıklamayı Besê Hozat yaptı. Çok önemli vurgulara yer verdi. Orada, çok sayıda farklı kesimden insanın huzurunda bir tür tanıklık yaşandı. Açıklamada öne çıkan birçok husus vardı. Bunlardan ilki, bu tarihi anın doğru anlaşılması gerektiği yönündeydi. Bu, biçimsel değil; özü itibarıyla anlamlı ve güçlü bir çağrıydı. Bu adımın doğru anlaşılması, sonraki güçlü adımların da önünü açacaktı. Hozat, açıklamasının sonunda bazı kritik noktalara daha değindi. Yeni reformlara, yasal ve anayasal düzenlemelere dikkat çekti.
Açıklamaların ardından sembolik olarak silahlar yakıldı. Hozat’ın da röportajında belirttiği gibi, kalıcı bir barış ve demokrasi inşa edilecekse artık silahların bir yöntem olarak görülmemesi gerektiğine inanılıyor. Bu eylem de bu inancın bir göstergesiydi. Heyet, silahların imhasından sonra, hazırlanan envanteri İHD, TİHV ve ÖHD öncülüğünde kurulan yetkili heyete teslim ederek geldikleri noktaya geri döndü. Törene katılan herkes derin duygular yaşadı. Katılımcı anneler, çocuklarına duydukları özlemi ve her günü onları hayal ederek geçirdiklerini dile getirdi. Belki daha farklı bir buluşma hayal edilmişti; ancak özünde bu heyet, Kürt halkının 50 yıllık mücadelesinin geldiği noktayı kararlılıkla temsil etti. Yapılan açıklama, Barış ve Demokratik Toplum çerçevesinde şimdiye dek atılmış en somut adım olarak kayda geçti. Açıklama; devleti, hükümeti, toplumsal kesimleri ve diğer siyasi aktörleri göreve çağırıyordu. Özellikle gençler ve kadınlara yapılan vurgu dikkat çekiciydi. Bu da gösteriyor ki barışın ve demokratik toplumun inşasında en büyük sorumluluk kadınlara ve gençlere düşecek.
Kürt halkının barış ve eşitlik talebi sürekli "terör" adı altında kriminalize edilmek istendi. Silahların yakılması adımıyla beraber Kürt halkının barış talebinde ne kadar ısrarcı olduğunu bir kez daha bütün dünya gördü. Atılan bu adımlardan sonra halk nezdinde açığa çıkan önemli başlıklar neler oldu?
Bu süreç ilerlerken birçok yasal engel ve bürokratik prosedür ortaya çıktı. Örneğin, 9 Temmuz’da yayımlanan videonun aslında 19 Haziran’da çekildiği bilgisi mevcut. İlk dönemlerden itibaren videolu bir çağrının ve Kürt halkının kendi önderliğiyle buluşmasının süreci hızlandıracağı vurgulanmıştı. Ancak devlet yetkilileri, büyük oranda Kürtleri tanımayan bir hukuki yaklaşım sergiledi. Video yayımlandı ve Türkiye bölünmedi; tam tersine süreç daha da hızlandı. Bu adım, Kürt halkı ve barış yanlısı çevreler tarafından çok önemli bir gelişme olarak değerlendirildi. Videodaki açıklamalara da değinmek gerekir. Kürt halkının mücadelesinin temelinde iki ana unsur vardır; varlığın tanınması ve özgürlük. Sayın Öcalan, artık varlığın tanındığını ve bu nedenle mücadelenin silahla sürdürülmemesi gerektiğini belirtti. Silahın değil; toplumsal barışın ve demokratik siyasetin esas alınması gerektiğini vurguladı. Sayın Öcalan’ın çağrısı, PKK’nin açıklamalarıyla örtüştü ve bu, kamuoyundaki birçok suçlamayı da boşa çıkardı. Kürt halkı, mücadelesinin terörle tanımlanmasını hiçbir zaman kabul etmedi. Devletin tanımı farklı olsa da Sayın Öcalan’ın çağrısı ve devamındaki açıklamalar, ‘Barış ve Demokratik Toplum’ başlığı altında netleşti. Grup da kendini bu adla tanımladı.
Toplumsal kabul ve meşruiyet esas alınarak yapılan bu adlandırma, görünen o ki süreçte en fazla kabul gören yaklaşım oldu.
KCK Eşbaşkanı Besê Hozat hem yaptığı açıklamada hem de sonrasında verdiği röportajlarda, özellikle bundan sonra devletin atacağı adımlara vurguda bulundu ve adımlarla sürecin yürüyeceğinin altını çizdi. Erdoğan da yaptığı açıklamada komisyonun kurulacağı ve yeni bir döneme girileceği mesajını verdi. Devletin üzerine düşen en temel adımlar neler?
Atılacak her adım, Türkiye demokrasisi açısından da büyük önem taşımaktadır. Devlet ve hükümet bugüne kadar genellikle söylem düzeyinde kaldı. Cumhurbaşkanı, ilk kez Meclis’te bir komisyon kurulmasına yönelik net bir açıklama yaptı. Henüz bu söylem pratiğe dönüşmediği için değerlendirme yapmak zor fakat bu, kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Meclis, çoğulcu siyasi dinamikleri bir araya getirebilecek en önemli yapıdır. Silah bırakma süreci bir başlangıçtır, ancak sonrasında silah bırakanların demokratik siyasete ve toplumsal yaşama nasıl katılacağına dair bir yol haritası hazırlanmalıdır. Kürt sorunu sadece güvenlik temelli ele alınamaz. Toplumun en fazla itiraz ettiği nokta da budur. Kürt sorununun çözümü; reformlar, yasal düzenlemeler ve hukuki tanınırlık gibi birçok başlıkta adım atmayı gerektirir. Komisyonun görevi silah bırakmayla bitmemeli, asıl görev ondan sonra başlamalıdır; Kürt kimliğinin yasal olarak nasıl tarif edileceği meselesi. Bu adımlar sadece Kürtler için değil, ülkedeki tüm inanç ve kimlik grupları için tanınmanın önünü açacaktır. Sayın Öcalan’ın çağrısı da bu kapsamda değerlendirilmeli. Tıpkı Cumhurbaşkanı’nın dünkü konuşmasında Türk, Kürt, Arap halklarına ve Ortadoğu’nun tüm halklarına yaptığı özgürlük çağrısı gibi... Bu, hem Öcalan’ın hem de Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun çağrısıdır; tüm Türkiye ve Ortadoğu halklarına yönelik bir sorumluluk çağrısı.
DEM Parti ve DBP'nin de bu sürece dair yürüttüğü alan çalışması ve halk buluşmaları devam ediyor. Bundan sonraki süreçte nasıl çalışmalarla sahada olacaksınız, sürecin ruhuna uygun ve her alana yayılacak çalışmalarınız olacak mı?
Halk toplantılarının temel amacı, süreci topluma aktarmak ve halktan öneriler toplamaktır. Bu tarihi sürecin yalnızca toplantılarla sınırlı kalmaması gerekir. Devletin atacağı adımlar kadar, toplumsal dinamiklerin sürece katılımı da büyük önem taşır. Toplumun iktidarla bu süreci birlikte yürütüp yürütemeyeceğine dair endişeleri sürüyor. Bu kaygılar anlaşılabilir, ancak toplumun da sürecin bir tarafı olması şart. Hatta en güçlü tarafın toplum olması gerekir ki, sürecin sürdürülebilirliği sağlanabilsin. Türkiye’de siyaset, toplumu sürecin dışında tutmuştur. Oysa Türkler, Aleviler ve diğer kimlik grupları da sürece dahil edilmelidir. Bu nedenle hem süreç hakkında bilgilendirme yapmak hem de Meclis ve komisyon düzeyinde halktan öneriler almak büyük önem taşır. Demokrasi, herkes için eşit hak ve özgürlük temelli bir sistem olmalıdır. Bu yüzden sürece katılımın koşullarını yaratmak, hepimizin sorumluluğudur. Devlet ve hükümete baskı, topluma ise cesaret kazandıracak çalışmalar gereklidir. Barış ve demokrasi süreçleri birbirini tamamlayan olgulardır. Demokratik toplum ve demokratik siyaset anlayışında buluşmalıyız. Türkiye, demokratik siyasetin en sınırlı uygulandığı ülkelerden biridir. Belki de bu nedenle bugün çok daha ileri adımlar atılmış olabilirdi. Demokratik toplumun inşası için çalıştaylar ve konferanslar düzenlenmelidir. Türk toplumunun bu inşaya nasıl baktığını birlikte tartışmalı, yöntemleri ortaklaştırmalıyız. Aynı zamanda, Kürt siyasi dinamiklerinin verdiği birlik mesajı da bu süreçte büyük bir anlam taşımaktadır.
Son olarak eklemek istediğiniz, bir çağırınız var mı?
Son derece kritik ve tarihi bir aşamadayız. Kürt sorununun demokratik çözümüne dair Türkiye, farklı dönemlerde ve farklı hükümetlerle birçok aşamadan geçti. Toplumun, siyasi partilerin ve devletin ortaklaştığı bir gerçek var; bu dönemin şimdiye kadarki en önemli eşik olduğu...Bu bilinçle hareket etmek gerekiyor. Bizler de bu farkındalıkla sürece yaklaşıyoruz. Bu kadar yol alınmışken, bu kadar önemli adımlar atılmışken, tüm kesimlerin bu süreci içtenlikle ve samimiyetle sahiplenmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle herkesi, bu sürecin aktif bir parçası olmaya davet ediyoruz.”
14 Temmuz 2025/ANF